20 Nisan 2016 Çarşamba

Kartvizit ferahlığı




American Psycho filmini 2001 ya da 2002’de seyretmiş olmalıyım. Christian Bale'in döktürdüğü hani. Kartvizitin kendimce önemini kavramam bu filme dayanır. Filmin baş karakteri Patrick Bateman ve rakip iş arkadaşları kartvizitlerini karşılaştırırlar. Kartın rengi yumurta beyazı mı, kemik beyazı mı? (Duvarda bile ayıramam) Yazı karakteri nasıl? Harfler kabartma mı? Bateman boncuk boncuk terler, elleri titrer ve kartviziti düşürür elinden. Seyircinin aradaki farkı anlamayacağı bu kağıt parçalarının kalitesi üzerinden dönen bir sahne,.. İş dünyasındaki rekabeti en iyi anlatan, en iyi gerilim sahnelerinden biri. (Merak edenler için videosu aşağıda)

Mezun olduktan sonra medya sektörüne adım atınca ilk kartvizit hevesimin nasıl da kursağımda kaldığını gayet iyi hatırlıyorm. Zira kadrolu değil telifli başlamıştım. Kızmıştım. Bir yıl sonrasında ilk kartvizitimi elimde incelerkense o kızgınlık yerini serin sulara bırakmıştı. 'İş'in garip tarafı, o tek bir kart kutunun içinde 1000 tane geldiğinden, gözümdeki değeri eksilmişti. Çalıştığım hiçbir yerde de o kadar kartı eritecek kadar kalmadım. Kalan kartlar da çöpü boyladı haliyle. Aradan 10 yıldan fazla zaman geçti. Kurumsal kartvizitlerim de oldu, serbest çalıştığım dönemde bastırdığım da. Ve şu an çalıştığım kurumun kartvizitine geldiğinde sıra farkına vardım ki, yıllarla birlikte o heyecan da sönüp gitmiş.

Kökeni 15. yüzyıla ta Çin'e dayanan ve soyluların halkı ziyaret edeceğinin habercisi olan bu kartlar, zaman içinde kimlik ve hiyerarşiyi belirledi. Sağ alt köşesini kıvırmak rütbece düşük birine , sol alt köşesini kıvırmak rütbece yüksek birine kartvizit veriyorsunuz demekti. Aynı 'kast'tan ise kartın sağ tarafı katlanılırdı. Bugün hiç değilse benim çevremde bu geçerli bir uygulama değil. Politikacılarla yaptığım değiş tokuşlarda böyle bir şeye rastlamadım. Ama hiyerarşisi bitmiş görünse de, bu sistemde her gün saatlerce çalışan, hayatı iş olanlar için kartvizit, kimliğin bir parçası, tarz, üstünlük ve daha bir çok anlamda kendini tanımlamanın bir unsuru.

Peki buna niye ihtiyaç var? Niye ihtiyac-ımız var? Tarz, meslek, üstünlük niye bu kadar önemli? Bu sorularımı psikoloğumla paylaştığımda, yanıtlardan hiç olmazsa birini buldum.

“Sahte kendilik”

Bu durumun temelinde yatan kavramla tanışın. Sahte kendilik, bebekliğe dayanan bir kavram ancak o kadar derin bir çözümleme bu yazının konusu değil. Özetle denebilir ki, kişi kendini hep başkalarının gözünden görmeye çalışır. Hep onaylanma ihtiyacı duyar ve gerçek kendi gibi yaşamayı bırakır. Gerçek kendilik köşeye çekilirken, meydan aynanın diğer tarafındakine, bir yansımaya kalır. Aynadaki yansımaya baktıkça kibir de artar.

Bu sahtelikle en çok çalıştığım sektörde karşılaşmam şaşırtıcı değil. Medya, seyredilmek, okunmak, onaylanmak ve sevilmek için birbiriyle yarışanlarla dolu. 'Kendi'mi bu güruh dışında tutmuyorum. Elbette yarattığım, içinde yaşadığım bu illüzyondan kurtulamasam da dışına çıkıp bakmayı da öğreniyorum. 

Sahte kendilik üzerinden niye selfie çekiyoruz, niye hastane fotoğraflarımızı paylaşıyoruz ya da sosyal medya sahte kendiliği nasıl tetikliyor, bir çok yazı yazılabilir elbette. Ama başa dönersek, bana göre esas soru, böyle dijital bir çağda kartvizitin modasının nasıl geçmediği. Fikri olan?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder