American Psycho
filmini 2001 ya da 2002’de seyretmiş olmalıyım. Christian Bale'in döktürdüğü hani.
Kartvizitin kendimce önemini kavramam bu filme dayanır. Filmin baş karakteri
Patrick Bateman ve rakip iş arkadaşları kartvizitlerini karşılaştırırlar.
Kartın rengi yumurta beyazı mı, kemik beyazı mı? (Duvarda bile ayıramam) Yazı
karakteri nasıl? Harfler kabartma mı? Bateman boncuk boncuk terler, elleri
titrer ve kartviziti düşürür elinden. Seyircinin aradaki farkı anlamayacağı bu
kağıt parçalarının kalitesi üzerinden dönen bir sahne,.. İş dünyasındaki
rekabeti en iyi anlatan, en iyi gerilim sahnelerinden biri. (Merak edenler için
videosu aşağıda)
Mezun olduktan sonra
medya sektörüne adım atınca ilk kartvizit hevesimin nasıl da kursağımda
kaldığını gayet iyi hatırlıyorm. Zira kadrolu değil telifli başlamıştım.
Kızmıştım. Bir yıl sonrasında ilk kartvizitimi elimde incelerkense o kızgınlık
yerini serin sulara bırakmıştı. 'İş'in garip tarafı, o tek bir kart kutunun
içinde 1000 tane geldiğinden, gözümdeki değeri eksilmişti. Çalıştığım hiçbir
yerde de o kadar kartı eritecek kadar kalmadım. Kalan kartlar da çöpü boyladı
haliyle. Aradan 10 yıldan fazla zaman geçti. Kurumsal kartvizitlerim de oldu,
serbest çalıştığım dönemde bastırdığım da. Ve şu an çalıştığım kurumun
kartvizitine geldiğinde sıra farkına vardım ki, yıllarla birlikte o heyecan da
sönüp gitmiş.
Kökeni 15. yüzyıla ta
Çin'e dayanan ve soyluların halkı ziyaret edeceğinin habercisi olan bu kartlar,
zaman içinde kimlik ve hiyerarşiyi belirledi. Sağ alt köşesini kıvırmak rütbece
düşük birine , sol alt köşesini kıvırmak rütbece yüksek birine kartvizit veriyorsunuz
demekti. Aynı 'kast'tan ise kartın sağ tarafı katlanılırdı. Bugün hiç değilse
benim çevremde bu geçerli bir uygulama değil. Politikacılarla yaptığım değiş
tokuşlarda böyle bir şeye rastlamadım. Ama hiyerarşisi bitmiş görünse de, bu
sistemde her gün saatlerce çalışan, hayatı iş olanlar için kartvizit, kimliğin
bir parçası, tarz, üstünlük ve daha bir çok anlamda kendini tanımlamanın bir
unsuru.
Peki buna niye
ihtiyaç var? Niye ihtiyac-ımız var? Tarz, meslek, üstünlük niye bu kadar
önemli? Bu sorularımı psikoloğumla paylaştığımda, yanıtlardan hiç olmazsa
birini buldum.
“Sahte
kendilik”
Bu durumun temelinde
yatan kavramla tanışın. Sahte kendilik, bebekliğe dayanan bir kavram ancak o
kadar derin bir çözümleme bu yazının konusu değil. Özetle denebilir ki, kişi
kendini hep başkalarının gözünden görmeye çalışır. Hep onaylanma ihtiyacı duyar
ve gerçek kendi gibi yaşamayı bırakır. Gerçek kendilik köşeye çekilirken,
meydan aynanın diğer tarafındakine, bir yansımaya kalır. Aynadaki yansımaya
baktıkça kibir de artar.
Bu sahtelikle en çok
çalıştığım sektörde karşılaşmam şaşırtıcı değil. Medya, seyredilmek, okunmak, onaylanmak ve sevilmek için
birbiriyle yarışanlarla dolu. 'Kendi'mi bu güruh dışında tutmuyorum. Elbette
yarattığım, içinde yaşadığım bu illüzyondan kurtulamasam da dışına çıkıp
bakmayı da öğreniyorum.
Sahte kendilik üzerinden niye selfie çekiyoruz, niye hastane fotoğraflarımızı paylaşıyoruz ya da sosyal medya sahte kendiliği nasıl tetikliyor, bir çok yazı yazılabilir elbette. Ama başa dönersek, bana göre esas soru, böyle dijital bir çağda kartvizitin modasının nasıl geçmediği. Fikri olan?