Fil hafızamdan bölük pörçük anılar. Altı yaşında olmalıyım. Asistanlardan biri kreşe beni almaya geliyor. Ya hemen yan binada pediyatri servisine babamın yanına götürülüyorum ya daha uzaktaki jinekoloji servisine. Annemin yanına. Ebeveynler doktor. SSK kreşi dışında şansım olmamış belli ki.
Hemşire odalarının prensesiyim. Henüz çocuk sahibi olmamış genç kadınların deneme tahtası gibi şımartılıyorum da şımartılıyorum. Babam çok yakışıklı. (ruhu şad olsun) Hayranım ona, o yüzden seçebiliyorum hemşirelerin hayran bakışlarını. Alıyor beni kucağına servisi gezdiriyor. Bebekler anlayamadığım cam kutular içinde, çocuklar hep soluk. Bazen beni de koyuyor onların yanına, kısa zamanda hasta oluyorum. Bağ kuramıyorum tabi. Sonradan öğreniyorum geçirilmesi gereken salgın varsa, hasta çocuklarla arkadaşlık etmeme izin verildiğini. İlkokul öncesi hatırladığım çocuklar hep hasta.
Annemin servisi daha sıkıcı. Karınları koca kocaman kadınlar. Bazısı yastık yutmuş gibi, bazısı deniz topu. Yüzleri hep ekşi. Annemin peşinden dolanırken sevmeye çalışıyorlar, korktuğumu ve oranın hemşire odasına kaçtığımı hatırlıyorum. Çığlıklar duyuyorum bazen katta, bebek-kadın sesleri karışıyor birbirine.
Doktor olmamaya o zamanlar karar vermiş olmalıyım.Bugün en büyük pişmanlıklarımdan biri. Çocuk istememem de o günlere dayanıyor olabilir mi...? Mümkün. Çocuk sahibi olmak istemiyorum. "İs-te-mi-yo-rum" Çocukken ve üniversite yıllarımda ciddiye alınmayan bu beyanım, ilk defa yetişkin hayatımda sıkıntı yaratmaya başladı. Ailem kaynaklı değil, annem her zaman "sen nasıl mutlu olacaksan" demiştir. Hayatıma girenlerdi sıkıntı olan. Çocuksuz hayat arzumu ciddiye almayan, fikrimi-beni değiştirebileceğini düşünen, kendisi umursamasa da torun planlayan aile. Hemcinslerimden aldığım tepkiler apayrı bir yazı konusu.
İnsanlık suçu işlemiş gibi hissettirmeye çalışanlar oldu. Çocuk sevmemekle "suçlandım." Anne olmak istememeyi demirleyebileceğiniz en sağlam kaya. Yeğenlerim dünyaya gelmese bu 'itham'lardan nasıl kurtulurdum bilemiyorum. Anne olmanın bir zorunluluk değil tercih olduğunu bir türlü sokamadım kafalarına. (hâlâ)
Bir de doğurgan olmayan kadınları düşünün. Kısırdır mesela. Ya da hamileliğin hayati tehlike yaratacağı bir hastalığı vardır. Özel durumunu paylaşmamak için "istemiyorum" diyebilir. 30 yaşımda ortaya çıkan bir hastalıkla riskli gruba dahil oldum. Paylaşmakla ilgili bir sıkıntım yok, zira tercihimi destekleyebileceğim bir mazeretim var. Hoş; o özel durum olsun olmasın, altın günlerinde kısır eşliğinde dedikodu illaki yapılır.
Yine anneler günü ile karıştırılan bir emekçi kadınlar gününü geride bıraktık. Ve siyaset yine annelik üzerinden kadınların alanına karıştı. "Bu seferki açıklama Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'ndandı." (tam haberci cümlesi) "Avukat olacağım diye, doktor olacağım diye, mühendis olacağım diye anneliği itersen o zaman yanlış yapmış olursun. Kendine de haksızlık yapmış olursun. Topluma da haksızlık yapmış olursun. Analığa da haksızlık yapmış olursun."
Siyasilerin eline yüzüne bulaştırdığı açıklamalar, milyonlarca insanın mahremi. İsteyerek çocuk sahibi olmayanlar değil ol-A-mayanları aciz hissettiren kelimeler. Türkiye'de kadın-erkek yaklaşık iki milyon insan kısır biliyor muydunuz? Eşlerle birlikte dört milyonluk bir nüfusu etkileyebilecek bir veri bu.
Üç çocuk açıklamalarının artık haber değeri yok ama geçen yıl başbakanken Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli için "Çoluk çocuk nedir bilmez aile nedir bilmez'' demişti. Mahremin siyasetinde Fox TV Ana Haber'de Fatih Portakal'ın isyanı geliyor hep aklıma. "Çocuksuz bir aileyim. Eşim ve ben varız, Allah bize vermedi. Eşim gözyaşı döktü bu sözlerden dolayı. Belki bizi kastetmedi ama insan ister istemez alınıyor."
Oysaki isteyerek seçtiğimiz ya da zorunlu olduğumuz durum ile ilgili alınmamız gereken hiçbir şey yok. Anneliği itmek, düşürmek ya da yüceltmek siyasetin alanı değil. Annem üç çocuk yapmış doktor da olmuş. Yapacağım 'sadece kariyer' ise sadece beni ilgilendirir. Topluma, analığa karşı bu konuda ne bir sorumluluğum ne bir yanlışım var.
"Çocuk sahibi olmanın tabiat gereğiyle açıklanmasına da bayılırım (...) Yüzyıllardır bütün dünyayı tabiata karşı giydirdikleri halde bir tek çocuk yapma konusundaki bu tabiatçılık sinirime dokunuyor doğrusu. Beşinci sınıf kooperatif evleri yapacağız, balkonunda mangal çevirip geğireceğiz diye beş yüz yıllık ağaçları hart hart doğrarlarken tabiat akıllarına gelmez; kanalizasyon borularını su kaynaklarının tam ortasından geçirirken de tabiat hatırlanmaz. cinsellik ve türevleri söz konusu olduğunda ise bir tabiatçılık bir tabiatçılık!"
Hemşire odalarının prensesiyim. Henüz çocuk sahibi olmamış genç kadınların deneme tahtası gibi şımartılıyorum da şımartılıyorum. Babam çok yakışıklı. (ruhu şad olsun) Hayranım ona, o yüzden seçebiliyorum hemşirelerin hayran bakışlarını. Alıyor beni kucağına servisi gezdiriyor. Bebekler anlayamadığım cam kutular içinde, çocuklar hep soluk. Bazen beni de koyuyor onların yanına, kısa zamanda hasta oluyorum. Bağ kuramıyorum tabi. Sonradan öğreniyorum geçirilmesi gereken salgın varsa, hasta çocuklarla arkadaşlık etmeme izin verildiğini. İlkokul öncesi hatırladığım çocuklar hep hasta.
Annemin servisi daha sıkıcı. Karınları koca kocaman kadınlar. Bazısı yastık yutmuş gibi, bazısı deniz topu. Yüzleri hep ekşi. Annemin peşinden dolanırken sevmeye çalışıyorlar, korktuğumu ve oranın hemşire odasına kaçtığımı hatırlıyorum. Çığlıklar duyuyorum bazen katta, bebek-kadın sesleri karışıyor birbirine.
Doktor olmamaya o zamanlar karar vermiş olmalıyım.Bugün en büyük pişmanlıklarımdan biri. Çocuk istememem de o günlere dayanıyor olabilir mi...? Mümkün. Çocuk sahibi olmak istemiyorum. "İs-te-mi-yo-rum" Çocukken ve üniversite yıllarımda ciddiye alınmayan bu beyanım, ilk defa yetişkin hayatımda sıkıntı yaratmaya başladı. Ailem kaynaklı değil, annem her zaman "sen nasıl mutlu olacaksan" demiştir. Hayatıma girenlerdi sıkıntı olan. Çocuksuz hayat arzumu ciddiye almayan, fikrimi-beni değiştirebileceğini düşünen, kendisi umursamasa da torun planlayan aile. Hemcinslerimden aldığım tepkiler apayrı bir yazı konusu.
İnsanlık suçu işlemiş gibi hissettirmeye çalışanlar oldu. Çocuk sevmemekle "suçlandım." Anne olmak istememeyi demirleyebileceğiniz en sağlam kaya. Yeğenlerim dünyaya gelmese bu 'itham'lardan nasıl kurtulurdum bilemiyorum. Anne olmanın bir zorunluluk değil tercih olduğunu bir türlü sokamadım kafalarına. (hâlâ)
Bir de doğurgan olmayan kadınları düşünün. Kısırdır mesela. Ya da hamileliğin hayati tehlike yaratacağı bir hastalığı vardır. Özel durumunu paylaşmamak için "istemiyorum" diyebilir. 30 yaşımda ortaya çıkan bir hastalıkla riskli gruba dahil oldum. Paylaşmakla ilgili bir sıkıntım yok, zira tercihimi destekleyebileceğim bir mazeretim var. Hoş; o özel durum olsun olmasın, altın günlerinde kısır eşliğinde dedikodu illaki yapılır.
Yine anneler günü ile karıştırılan bir emekçi kadınlar gününü geride bıraktık. Ve siyaset yine annelik üzerinden kadınların alanına karıştı. "Bu seferki açıklama Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'ndandı." (tam haberci cümlesi) "Avukat olacağım diye, doktor olacağım diye, mühendis olacağım diye anneliği itersen o zaman yanlış yapmış olursun. Kendine de haksızlık yapmış olursun. Topluma da haksızlık yapmış olursun. Analığa da haksızlık yapmış olursun."
Siyasilerin eline yüzüne bulaştırdığı açıklamalar, milyonlarca insanın mahremi. İsteyerek çocuk sahibi olmayanlar değil ol-A-mayanları aciz hissettiren kelimeler. Türkiye'de kadın-erkek yaklaşık iki milyon insan kısır biliyor muydunuz? Eşlerle birlikte dört milyonluk bir nüfusu etkileyebilecek bir veri bu.
Üç çocuk açıklamalarının artık haber değeri yok ama geçen yıl başbakanken Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli için "Çoluk çocuk nedir bilmez aile nedir bilmez'' demişti. Mahremin siyasetinde Fox TV Ana Haber'de Fatih Portakal'ın isyanı geliyor hep aklıma. "Çocuksuz bir aileyim. Eşim ve ben varız, Allah bize vermedi. Eşim gözyaşı döktü bu sözlerden dolayı. Belki bizi kastetmedi ama insan ister istemez alınıyor."
Oysaki isteyerek seçtiğimiz ya da zorunlu olduğumuz durum ile ilgili alınmamız gereken hiçbir şey yok. Anneliği itmek, düşürmek ya da yüceltmek siyasetin alanı değil. Annem üç çocuk yapmış doktor da olmuş. Yapacağım 'sadece kariyer' ise sadece beni ilgilendirir. Topluma, analığa karşı bu konuda ne bir sorumluluğum ne bir yanlışım var.
"Çocuk sahibi olmanın tabiat gereğiyle açıklanmasına da bayılırım (...) Yüzyıllardır bütün dünyayı tabiata karşı giydirdikleri halde bir tek çocuk yapma konusundaki bu tabiatçılık sinirime dokunuyor doğrusu. Beşinci sınıf kooperatif evleri yapacağız, balkonunda mangal çevirip geğireceğiz diye beş yüz yıllık ağaçları hart hart doğrarlarken tabiat akıllarına gelmez; kanalizasyon borularını su kaynaklarının tam ortasından geçirirken de tabiat hatırlanmaz. cinsellik ve türevleri söz konusu olduğunda ise bir tabiatçılık bir tabiatçılık!"
Murathan Mungan - Yüksek Topuklar
Harikasınız
YanıtlaSilAnnelik gibi kutsal bir kavramın siyasilerin ağzında sakız olup dolaşması gerçekten de rahatsız edici. Bence marifet doğurmakta değil, doğurduğunu düzgün yetiştirebilmekte. Tercihini kariyerinden yana yapmış olan bir kadının, annelik görevinin gereklerini tam anlamıyla yerine getiremeyeceğini düşünerek hayatına bilinçli bir şekilde yön vermesinden daha güzel bir şey yok. Güzel yetiştiremeyeceğin çocuğu doğurmakla topluma hatta milyonlara bile zarar verebiliyorsun ama ne yazık ki kimse bunu tartışmıyor...
YanıtlaSil