18 Şubat 2015 Çarşamba

Lanetli Ekmek

"1951'in 15 Ağustos'u, Pont-Saint-Esprit kasabası sakinleri için sıradan başlamıştı. Çarşamba sabahı insanlar işe gitmek için evlerinden çıkmış, yaz tatilinin tadını çıkaran çocuklar Rhone nehrinde oyuna dalma acelesiyle kahvaltılarını ediyorlardı. Postacı Leon Armunier de, mektupları öğlene kadar dağıtmanın peşindeydi. Böylelikle işten bir iki saat kaçamak yapabilirdi. Hatta belki hasta numarası yapardı da bu bunaltıcı Ağustos gününü çalışarak geçirmek zorunda kalmazdı. Aniden midesine bir kramp girdi. Bisikletteydi, daha sonra o anı "sanki yılanlar iç organlarımı sıkıyor gibiydi" diye anlatacaktı. Yılan fikrini kafasından atamıyordu. Bisikletten düştüğünde yılanların kollarını sardığına ve alevler içinde olduğuna emindi. Kıvranarak çığlık atıyordu. Deli gömleği giydirildiğinde, hastane odasında üç kişi daha vardı. Çığlıklar atıyorlar, pencereden atlamaya çalışıyorlardı.

İzleyen 12 günde kasabada yaşananlar gerilim filmlerini aratmadı. Yılanların iç organlarını ve belinden aşağısını yavaş yavaş yediğine inanan, uçak olduğunu iddia edip uçmaya kalkan, 'kalbim kaçıyor, ne olur yerine takın' diye doktora koşan, ejderha gören, babaanesini bıçaklamaya kalkan çocuk-büyük onlarca kişi, sanki toplu bir histeriye kapılmıştı.

Bu öyküye kısa bir ara...

"2015'in 7 Ocak'ı Parizyenler için sıradan başlamıştı. Çarşamba sabahı insanlar Paris trafiğinde işlerine gitmeye çalışıyor, çocuklar kar yağmadığı için Türkiye'deki yaşıtları gibi tatil yapamıyordu. Ülkenin belki de dünyanın en ünlü karikatür dergisinde haftalık editoryal toplantı başlamıştı. Saat 11.30'da Nicolas-Appert sokağında maskeli iki saldırgan, ofisin bulunduğu binaya girdi. Önce, bina görevlisini öldürdüler, sonra kata çıkıp10 kişiyi daha. Ve kaçarken de bir polisi. 8 Ocak'ta Paris'in bir başka noktasında bir polis daha öldürüldü, 9 Ocak'ta bir Yahudi süpermarketinde 19 kişi rehin alındı, operasyon düzenlendi, rehinelerden dördü hayatını kaybetti. Saldırılar birbiriyle bağlantılıydı ve saldırganlar İslam adına hareket ettiklerini savunuyordu. Öyle ya Charlie Hebdo İslam'a hakaret eden karikatürler yayınlıyordu.

İzleyen günlerde (bu yazı yayınladığında üç haftayı geçecek) öfke Avrupa'da dalga dalga yayıldı. Saldırıdan sonra bir hafta içinde sadece Fransa'da İslam karşıtı en az 50 olay kayda geçti. Camilere saldırı, binaların ateşe verilmesi, Müslümanlara hakaret, duvar yazıları... Ülke genelinde üç milyona yakın kişi kurbanları anmak ve ifade özgürlüğü için meydanlara çıktı. Ama diğer yanda mesela Almanya'da İslam karşıtı 25 bin kişi yürüdü."

Şimdi başa dönelim. Kısa öykü yazıyor olsaydım, “gerçek olaylardan esinlenmiştir” demem gerekirdi. Gerçekten de 15 Ağustos 1951'de yüzlerce kişi halüsinasyon görmeye başladı. 4500 nüfuslu kasabada, gerçeklikten kopan beş kişi öldü, onlarcası yaralandı, onlarcası da akıl hastanesine kapatıldı.Uzmanlar, Lanetli Ekmek olarak adlandırılan olayı, kasabanın fırınına bağladı. Bu açıklamaya göre ekmeklerde çavdar mahmuzu yani halüsinojen bir mantar çeşidi vardı. Bu mantar insanları deliliğin sınırlarında dolaştırmıştı.

Yakın zamanda ortaya atılan iddia ise bu öyküyü polisiye bir roman haline getirebilecek cinsten. Zira Amerikalı bir gazeteci, bu gizemli olayda CIA'in parmağı olduğuna işaret eden kanıtlara ulaştı. Gazeteci Hank Albarelli'ye göre Soğuk Savaş döneminde zihin kontrol deneyleri yapan Amerikan hükümeti, bu ufak Fransız kasabasını bir nevi zehirlemişti. Gıdalarına LSD denen (yine çavdar küfünden üretilen) bir madde karıştırdı. LSD'yi o yıllarda tek bir şirket üretiyordu ve İsviçre'deki Sandoz fabrikası, kasabaya uzak sayılmazdı.

Bu kanıtlar hala soruşturulmuş değil. Aradan geçen zaman 64 yıl. Dünya üzerinde deliliğin eşiğine gelmemiş bir kıta kalmadı. Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun delirttiği yetmiyormuş gibi Avrupa da katıldı 'kafa'mızla oynamaya. Okuduğum Türk ve yabancı köşe yazarları “bu daha başlangıç” diyor.
Gözlerimi kapıyorum. Tüm bu olan bitenin halüsinasyon olmasını diliyorum. Birileri ekmeğimizi, suyumuzu lanetlemiş olsun. Ya da havaya karışan bir koku*nun tesiri altında olalım, o kokuyu yok etmeyi başaralım.

Charlie Hebdo saldırısının haftasında amcamı yitirdim. Vefat mevlidi okundu. Okuyan hoca sonrasında Türkçe meal verdi. “Burası yalan dünya” dedi, “Uykudayız bu dünyada. Ölünce uyanacağız. O yüzden bu dünya geçici.”

Uyanalım o zaman . Uyanalım ki geçsin her şey. Geçsin.

* 1985'te Alman yazar Patrick Süskind'inromanı "Das Parfum" raflarda yerini alır. 1987'de Türkçe'ye “Koku” adıyla çevrilen roman, 18. yüzyıl Paris'inde koku duyusu çok gelişmiş ama kendi kokusu olmayan Jean-Baptiste Grenouille'in işlediği cinayetleri anlatır. Amacı ten kokularını birleştirerek nihai kokuya ulaşmaktır ama ulaştığı şey toplu bir histeri krizidir. (Bu krizin ayrıntılarını yazmak, kitabı okumayanlara haksızlık olur elbette.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder